Türkiye Eğitim Sisteminde: Çok Seçenek, Az ve Bilinçsiz Yönlendirme
Türkiye ile yabancı ülkelerde çalışan insanlar arasındaki en büyük ve temel fark nedir? Bu sorunun cevabı eğitim sistemimiz içerisindeki eksikliklerden birinin de cevabı olduğu için oldukça önemli. Benim gördüğüm en büyük fark “uzmanlık!” Bir çok ülkede kendi alanında, işinde uzman kişiler yetişiyor ve gerçekten sadece olmaları gereken konuda uzman olarak hayatlarına devam ediyorlar. Bizde ise malum herkes her konuda uzman. Hayatın her alanında (sanat, spor vs…) olduğu gibi iş hayatında da böyle. (İş ilanlarını incelemeniz yeterli)
Eğitimin Temeli: Aile İçi Eğitim
Eğitim konusu açıldığı zaman sadece devletin sağladığı yani zorunlu eğitim akıllara geliyor ama aslında bunun en temeline inmek lazım yani eğitimin başladığı aile içi eğitime.
Not: Bu yazılanları “eğitim” konusunda uzman olmadığım, hatta herhangi bir eğitim almadığım halde yazıyorum, bu bile sistemin hatasından kaynaklanıyor olabilir. Bunu yazması gereken insanlar kimler? Niye yazmıyorlar? Bunlar da ayrı sorular…
0-6 Yaş Arası Eğitim ve Yönlendirme
Türkiye şartlarında 0-6 yaş arasında ailenizden inanılmaz bir ilgi görürsünüz. Kimse sizin ne yaptığınıza karışmaz, karışmak bir yana doğru veya yanlış ayırt etmeden destek bile verir ve sizin kişiliğinizin temellerinin atıldığı küçük yaşlarınızda bilinçsiz bir şekilde yönlendirir. Aile içerisinde sizin geleceğinize yönelik muhtemelen hiç bir plan yapılmamış, yeteneklerinizi keşfetmenizi sağlayacak veya sizin geleceğinizi şekillendirecek hiç bir şey yapılmamıştır.
Okul Çağı ve Eğitimde Eksiklikler
Okul çağına geldiğiniz zaman artık aile içerisinde gördüğünüz koşulsuz ve karşılıksız sevgi/saygı yerini ilgiç bir şekilde sert ve karne odaklı yaklaşımlara ve “okuluna gitsin başımız ağrımasın” tavırlarına bırakmıştır. Eğitim veya kişisel gelişim olgusu sadece okulda aşılanıyor, veriliyor gibi bir yanılgının içerisinde siz de artık onlarca öğrenci ve öğremen ile beraber 10-13 yıllık bir serüvene girmiş olursunuz. Aileniz sadece yıl sonlarında gelen karnelere bakar, öğretmenler sadece yazılı sonuçlarınızı inceler ve sizi ona göre değerlendirir. Bunlar dışında kimse sizi yine geleceğe hazırlamaz, bir alanda iyi olmanız açısından yönlendirmez veya bilgi vermez. Şanslı bir bölüm öğrenci içerisindeyseniz ve idealist öğretmenlere denk gelirseniz belki bir nebze farklılıklar yaşarsınız ama onlar da çoğu zaman yeterli olmaz.
Artık karşınızda sadece sistemin zorunlu seçenekleri ile karşı karşıyasınızdır. Sizi yönlendiren, destek olan ve bunu bilgi sahibi olarak yapan insan sayısı oldukça azdır. Ya sayısal bilimlere yönelirsiniz ya sözel, bunları seçerken geleceğinizi nasıl etkileyeceğini bile bilmezsiniz ama seçersiniz. Çünkü notlarınız, öğretmenleriniz ve aileniz sizi bunu yapmaya mecbur bırakmıştır. Eğer normal eğitimden bir fayda sağlayamayacağınıza kanaat getirilmişse ki bu kanaat YGS, SBS, LYS gibi saçma sapan isimlerle belirleniyor, bir çok meslek lisesinden birine puanınıza doğrultusunda yerleşir ve hayatınızın geri kalanına çocukluğunuzdan itibaren hiç bir şekilde bilinçli karar verememiş ve buna yönlendirilmemiş bir şekilde bu karar dolayısıyla o şekilde devam edersiniz. (Beki sağlık lisesi belki öğretmen listesi, belki de meslek lisesinde herhangi bir bölüm…)
Meslek Seçimi ve Üniversite Dönemi
Lise döneminiz başarıyla tamamlandı, artık üniversitedesiniz. Yaklaşık 18-20 yaşındasınız ve üniversite eğitimine başlayacaksınız. Nasıl? Hayatınızın yaklaşık 4’de 3’ünü etkileyecek kararlar vereceksiniz ama hala bir bilginiz yok, çünkü şimdiye kadar önünüzde her zaman fazla fazla seçenek vardı ve seçtiğiniz herhangi bir seçenek sizi bir uzmanlığa götürmek yerine yine farklı seçeneklere yönlendiriyordu. Hala mesleki anlamda kim olduğunuzu ne olduğunuzu bilmiyorsunuz.
Bir anı: Geçtiğimiz günlerde meslek lisesinden gelen bir stajyerimizin bölüm öğretmeni ve rehberlik öğretmeni geldi. Yaklaşık 28-30 yaşlarında 2 genç. Öğrencinin durumunu kontrol edeceklermiş ve şirketleri inceliyorlarmış. Şaşırdım, çok sevindim en azından bir gelişme… Rehberlik öğretmeni ile genel eğitim sistemini konuşurken “devlet, öğrencileri bir yere yönlendirmek yerine her zaman seçenekler sunuyor, okul hayatının herhangi bir alanında bu seçenekleri seçebilsin, farklı alanlara yönelebilsin diye” dedi. Aslında beğenmediğimiz eğitim sistemimizin özetini oluşturuyordu. Yönlendirmek, bilinçlendirmek yerine bilinçsiz gençlerden seçenekler arasında seçim yapmalarını bekliyoruz!
Üniversiteye gittiniz, orada da düzen aynı. Sizi, seçtiğiniz meslek dalında genelde var olan farklı uzmanlıklara ayıran herhangi bir sistem yok. Örneğin bilgisayar mühendisliği okuyorsanız mezun olduğunuzda hala ne iş yapabileceğiniz konusunda muhtemelen fikriniz yoktur. Var olan fikriniz de muhtemelen staj yaptığınız zaman gördükleriniz ile sınırlıdır. Evet, yine yönlendirme, bilinçlendirme adına hiç bir şey yok! Sonuç: Bilinçsiz meslek sahibi mezunlar!
Türkiye ve Gelişmiş Ülkeler Arasındaki Fark
Şimdi yazının en başında Türkiye ve diğer (daha gelişmiş) ülkeleri karşılatırdığımız zaman uzmanlık konusundaki farklılığı görmüştük hatırlarsanız, bunun ne gibi faydası var biliyor musunuz?
Bizim ülkemizde 25-28 yaş arasında bir genç bir meslek sahibi olmuş ve bir şeyler yapmaya başlamış ise başarılı sayılıyor ama kimse hayatının 3’de 1’inin hatta belki daha fazlasının gittiğini düşünmüyor.
Bizim ülkemizde, genç yaşta büyük işler başaran kişilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor iken diğer ülkelerde 20-25 yaş arasında büyük işler başaran kişilerin sayısı yüzleri hatta binleri bulabiliyor. Çünkü çok genç yaşta uzmanlıklar konusunda başarılı yönlendiriliyorlar ve yeteneklerini keşfedebiliyorlar. (Evet, bence en büyük etken bu!)
Peki Ne yapmalı?
– Eğitim, aileden başlar. Çocuklarınızı sadece sevmek, onlara isteklerini sağlamak yetmez. Onların geleceğini şekillendirecek hamleler, stratejik hareketler yapmalısınız. Çocuğunuzun yeteneklerini keşfetmesini SİZ sağlamalısınız, o sadece bir çocuk, bunu da sadece siz yapabilirsiniz. Okuldan böyle bir şey beklemek saçmalık…
– Okul hayatı boyunca çocuğunuzu eğitmenlere vermeyin. Evet, yaptığınız sadece çocuklarınızı öğretmenlere vermek, onları takip etmek ve/veya gelişimlerini incelemekten acizsiniz. (Hepimiz için durum malesef böyle.)
– Sevgili öğretmenler! Okulunuz bittiğinde, muhtemelen hala birer genç olduğunuz için lütfen öğrencileriniz kadar kendi gelişiminizi de sağlayın! Siz ne kadar gelişirseniz öğrencilerinize de o kadar faydalı olursunuz. Araştırma, öğrenme sizin için zorunluluk olmalı. (Devlet bu anlamda bir zorunluluk getirmeli)
– Sevgili devletimiz, eğitim alanında sadece sınav isimlerinde, zamanlarında, türünde değişiklik yapmakla yetinmeyin. Bu değişikliği en aza indirgeyecek, kalıcı ve gerçekten inovatif bir şeyler üretin. (Yurt dışından, yabancı ülkelerin eğitim sistemlerinden bir şeyler çalın gerekiyorsa bunu hayatımızın her alanında yapmıyor muyuz?)
– Eğitmenleri, ilkokuldan üniversiteye ve hatta üniversitelerdeki profesörlere kadar dönemsel sınavlara veya zorunluluklara tabi tutun, örneğin her 2-3 senede bir özel birer makale yayınlatmak, alanlarına yönelik özel ve farklı çalışmalar yapmak zorunda olsunlar ve bu da puan sistemlerine etki etsin. Kendilerini geliştirmek zorunda kalsınlar.
– Çocuklar veya gençleri hayatın her anında çoktan seçmeli sınav yapar gibi çoklu seçeneklerle baş başa bırakmayın, bunu bir dönem yaptıktan sonra o çoktan seçenekleri azaltın ve yönlendirin. Çünkü bir çocuk veya genç yönlendirmeler sayesinde yolunu bulur. 25 yaşında kendini keşfetmesi şu anda bir başarı olsa bile çok büyük bir kayıp, bunun farkına varın!
Sonuç
Düşünüldüğü zaman bu yapılacaklar listesi uzar gider, ara ara eklemeler yaparak bu listeyi de uzatacağım, belki birilerinin işine yarar, fayda sağlar. Sizin de söylemek istediğiniz şeyler var ise, eklemek istediğiniz öneriler var ise bunları yorum olarak paylaşırsanız yazıda yer vermek isterim.
Üşenmeden yazının tamamını okuduğunuz (okudunuz değil mi?) için ayrıca teşekkürler.